Monday, December 08, 2008

Blog sahibi Akçakoca'dan bildiriyor;



Bütün gün dizi, film, gstv hengamesinden kurtulalım düşüncesiyle, son dakika da basket maçının farkedilmesiyle ulan gitmesem mi desem de aldım bizim canavarı, attım kendimi dışarı. Hava tam bahar havası, ılık ılık esiyor, neyse bırakalım havayı, neden bu kadar betimlediysem anlamadım. Neyse silmeyeyim devam edeyim. Hem yarın bayram içmeyelim, hem de şöyle bir halkın içine karışalım derdimizden attım kendimi avcının yerine. Kapıya geldim, ne kadar dedim, 5 mi vericeksin dedi, anlamadım sustum, 5 vericeksen 2 para üstü vericem dedi. Lazmısın demedim, zira lazdı. Arka cebimden 3 tane 1 liği çıkardım. Bozuldu herhalde yaptığı problemi çözmediğime. Neyse girdim içeri. Ulan bu ne? buraya da tribün yapmışlar, burada saha yok da en önde duvar var işte. Nasıl sıkışmışım girdim tuvalete. Ben içerideyken, herhalde sıradakiler napıyor bu adam demişlerdir, ki ben o sırada canavarı çıkarıyordum muhteşem tuvaleti çekmek için. Fotoyu da koydum zaten sakın ah ne güzel, tipik bir karadeniz pratik zekası demesin, zira çok mide bulandırıcıydı.



Alışkanlıktan mıdır nedir, çıktım en üste. Önümde de 4 tane amca. Belli ki, tarlaya tavuk gübrelerini dökmüşler, inmişler çarşıya. Fındık fiyatından girdiler, çıktılar. Muhabbete girmedim, zira girersem akraba olup çıkıcaktık. Ama ben nereden bileyim bu adamların bana maçı izletmeyip, kendilerini dinleteceklerini. Ben arkalarından basarken deklanşöre ardı arkasına, bir fotoğrafçı edasıyla, döndü bir tanesi -şiveyi yapmıyorum malum zaten- kimi çekiyorsun bakıyım abisinin dedi. Gülümsedim. Cidden hiç havalı, onu bırakın mantıklı da bir sebebim yoktu. Bloga koyucam desem, tamamiyle karışacaktı iş, kan davasına bile dönüşebilirdi. Yok abi öyle çekiyorum falan dedim, sağolsun uzatmadı. Fındık fiyatları daha cazip geldi galiba. Döndü, kaydı yine hükümete bir posta daha. Ama meğersem olay hükümetle ilgili değilmiş, adamların psikolojisi kayma üstüne kuruluymuş. Bütün maç alayına gittiler. Ben de bizim canavarın video çekme özelliği olmadığını öğrenmiş oldum. Maç bitti, eve gittim, demin beleş vayırlıs buldum pencerenin yanında, dayadım laptopu pencereye, bu yazıyı yazdım.


Günlük anlamına gelen blog kavramının içinde yer alan böyle bir postu ilk defa yazdım. Bir daha da yazmam heralde, zira hiç beğenmedim. Hatta bu "zira" kelimesini de çok kullandığımı farkettim. Di'li geçmiş zamandan da nefret ettim. Güzel di'li geçmiş zamanları özledim.

Blog sahibi Akçakoca'dan bildirdi.

Akçakoca: Blog sahibinin memleketlerinden biri, en güzeli. Minik bir karadeniz prototipi. Prototip zaten minik olur ya, neyse.
Canavar: Pentax K100
zira: çünkü, şundan dolayı anlamına gelen kelime
abisinin: akçakocada hacı, moruk, kaptan, başkan anlamlarına gelen annesinin, amcasının, dayısının gibi türevleri olan seslenme nidası

No comments: