Sunday, December 28, 2008

...senin için bu hayat yaşamaya değer...

isyan etmenin faydası yok, hayat bu ve böyle işte. Keyfini çıkaracaksın. Ben de öyle yapıyorum zaten. Mutfakta ki dağ gibi bulaşığın keyfini çıkarıyorum. Haftalardır toplanmamış yatağın, aylardır toplanmamış odanın keyfini çıkarıyorum. 2 sini 15 e aldığımız röprodüksiyonlarla yarattığımız kendi sanatsallığımızın keyfini çıkarıyorum. Kara kalem tablonun karşısındaki pankartın keyfini çıkarıyorum. Girişte ki boya kutularının keyfini çıkarıyorum. Mimarlığın önünde deli danalar gibi top oynamanın keyfini çıkarıyorum. Makineci damgasıyla dolaşmanın keyfini çıkarıyorum. Zor da olsa son sınıf olmanın keyfini çıkarıyorum. Evde ki tek bitki olan bambuların keyfini çıkarıyorum. En güzel yanı, nohut pilav olan okulumun kafelerinin tadını çıkarıyorum. Yürüme 2 dakika da denize ulaşabilmenin verdiği ferahlığın keyfini çıkarıyorum. Senin bile keyfini çıkarıyorum. Seni özlemenin keyfini çıkarıyorum. Sebebsiz özlemin bile keyfini çıkarıyorum. Sözü bile yok halbuki. Bu ve bunun gibi bir sürü şey işte. Çıkarıyorum işte. Tıpkı senin dizelerinde ki gibi;

Ama sizin adınız ne?

Benim dengemi bozmayınız..

Friday, December 26, 2008

4 ay önce bugün..

İtiraf ediyorum, herşeyi önümdeki 3 saatte yaptım.

Sahip olamadığını kaybetmekten çok acıtabilir mi canını insanın başka birşey. Hayallerle mi yaşayacağız yoksa planlar mı, ihtimallerle mi yahut. Hangisi ? Bir yorum hakkımız yokmu hayatının ufacık bir köşesine, bu sessizlik niye. Bir roketin ucundaysa hayatımız acele mi etmeliyiz yoksa beklemeli mi kalan mesafeye göre. Neyin peşindeyiz. Birşeyin peşinde olduğumuzu zannetmiyorum. En çok tanıdığımızı zannettiklerimiz bir anda onlar olmuyorlar. Dönüşen bizmi yoksa değişen hayat mı ? Boşver. Manası yok an itibariyle dizelerin. Manasının olmaması ile peşinde olmanın bir manası var mı bilemiyorum ama. Bulan varsa commentlere yüklenip bir mana yaratabilir.

Kalmış, bir taslak halinde. O da yarım kalmış, o zamandan bu zamana geçen herşey gibi...

Gr:1 Gaz Türbinleri Dersi 2. Vize

Soru 1: Gaz türbinlerinde basit bir sistemi tanımlayıp, verim ifadesini açıklayınız, verimi azaltıcı olayları örneklendiriniz.

Gaz türbinlerinde, basit bir sistem 4 bölümden oluşur. Bunlar kompresör, kondenser, yanma odası ve türbindir. Sisteme alınan hava kompresörde sıkıştırılır, soğutulmak üzere kondensere yollanır. Burada ara soğutma işlemi yapılan akışkan yanma odasında yakılarak enerji elde edilir, gerçek çevrimi esas aldığımızdan akışkanın bir kısmı türbinlerde genişleyerek tekrar kompresöre döndürülür. Gaz türbinlerinde esas gaye verimi arttırmaktır. Yüksek yatırım maliyeti ve yakıt maliyetine sahip bu tür tesislerde sürümden kazanma gibi bir sistem yoktur. Ara soğutma işlemi en fazla 2 ya da 3 kademe yapılabilir, daha fazlası maliyeti arttıracağından tercih edilmez. Bir başka verimi azaltıcı neden ise yine akışkanın ara soğutma da kimyasının bozulmasından ötürü kapalı çevrime katılamamasıdır. Böylece sistem kendi iç enerjisini dışarıya vererek çevrimin verimini ve ömrünü düşürmüş olur. Gaz türbinlerinin geleceğe yönelik yatırımlara uygun olmasının nedeni de kontrüksiyon ya da diğer dizayn şartları değil, kapalı çevrimlere uygun olmasındandır.

Son olarak toplamak gerekirse, gereğinden fazla ara soğutma işlemi, maliyeti arttıracağından, akışkanın kimyasını bozup sistemin iç enerjisini azaltacağından bundan da ötürü kapalı çevirimin işlerliği yönünden santralin geleceği yönelik yapılan net işinin azalacağından, gaz türbinlerinde verimi azaltıcı yönde büyük bir rol oynar.

Hasan Temizel
04065140
Gr:1

Şaziye Karslı Galatasaray'da
Galatasaray Bayan Basketbol Takımı, bu sezon Rusya’nın Spartak Moskova takımında oynayan Şaziye Karslı ile bir buçuk yıllık sözleşme imzaladı. Yeni transferimiz, 29 Aralık 2008 Pazartesi günü takıma katılıp antrenmanlara başlayacak.


Wednesday, December 24, 2008

#5
Sizin kadar güzel olmak hemen yasaklanmalı !

Canım ciğerim ltd. =)
#4
İlk, el emeği..
Arkası da geldi zaten.
@Bolu


Bu takımlar Play-out'lar oynadı, 2.liglerde oynadı. Ağlayarak şampiyonluklar yaşandı, ağlayarak küme düşüldü, maçlar kazanıldı.Bu taraftar hep buradaydı. O günleri de gördük, bu günleri de görüyoruz ve yaşıyoruz.Hiçbir zaman sevdamız alınacak kupalara ve şampiyonluklara değildi. Hiçbir zaman da olmayacak.
Hiç kimsenin Galatasaray formasını bu kadar ruhsuz bir şekilde temsil etmeye hakkı yok !

Karşınızdakini, bez parçasından ibaret sanma gafletine sakın düşmeyin !
Bizi kendi dilimizden konuşmaya mecbur etmeyin !

www.yildizliaslanlar.com
Yldz-Tek!

Monday, December 08, 2008

Blog sahibi Akçakoca'dan bildiriyor;



Bütün gün dizi, film, gstv hengamesinden kurtulalım düşüncesiyle, son dakika da basket maçının farkedilmesiyle ulan gitmesem mi desem de aldım bizim canavarı, attım kendimi dışarı. Hava tam bahar havası, ılık ılık esiyor, neyse bırakalım havayı, neden bu kadar betimlediysem anlamadım. Neyse silmeyeyim devam edeyim. Hem yarın bayram içmeyelim, hem de şöyle bir halkın içine karışalım derdimizden attım kendimi avcının yerine. Kapıya geldim, ne kadar dedim, 5 mi vericeksin dedi, anlamadım sustum, 5 vericeksen 2 para üstü vericem dedi. Lazmısın demedim, zira lazdı. Arka cebimden 3 tane 1 liği çıkardım. Bozuldu herhalde yaptığı problemi çözmediğime. Neyse girdim içeri. Ulan bu ne? buraya da tribün yapmışlar, burada saha yok da en önde duvar var işte. Nasıl sıkışmışım girdim tuvalete. Ben içerideyken, herhalde sıradakiler napıyor bu adam demişlerdir, ki ben o sırada canavarı çıkarıyordum muhteşem tuvaleti çekmek için. Fotoyu da koydum zaten sakın ah ne güzel, tipik bir karadeniz pratik zekası demesin, zira çok mide bulandırıcıydı.



Alışkanlıktan mıdır nedir, çıktım en üste. Önümde de 4 tane amca. Belli ki, tarlaya tavuk gübrelerini dökmüşler, inmişler çarşıya. Fındık fiyatından girdiler, çıktılar. Muhabbete girmedim, zira girersem akraba olup çıkıcaktık. Ama ben nereden bileyim bu adamların bana maçı izletmeyip, kendilerini dinleteceklerini. Ben arkalarından basarken deklanşöre ardı arkasına, bir fotoğrafçı edasıyla, döndü bir tanesi -şiveyi yapmıyorum malum zaten- kimi çekiyorsun bakıyım abisinin dedi. Gülümsedim. Cidden hiç havalı, onu bırakın mantıklı da bir sebebim yoktu. Bloga koyucam desem, tamamiyle karışacaktı iş, kan davasına bile dönüşebilirdi. Yok abi öyle çekiyorum falan dedim, sağolsun uzatmadı. Fındık fiyatları daha cazip geldi galiba. Döndü, kaydı yine hükümete bir posta daha. Ama meğersem olay hükümetle ilgili değilmiş, adamların psikolojisi kayma üstüne kuruluymuş. Bütün maç alayına gittiler. Ben de bizim canavarın video çekme özelliği olmadığını öğrenmiş oldum. Maç bitti, eve gittim, demin beleş vayırlıs buldum pencerenin yanında, dayadım laptopu pencereye, bu yazıyı yazdım.


Günlük anlamına gelen blog kavramının içinde yer alan böyle bir postu ilk defa yazdım. Bir daha da yazmam heralde, zira hiç beğenmedim. Hatta bu "zira" kelimesini de çok kullandığımı farkettim. Di'li geçmiş zamandan da nefret ettim. Güzel di'li geçmiş zamanları özledim.

Blog sahibi Akçakoca'dan bildirdi.

Akçakoca: Blog sahibinin memleketlerinden biri, en güzeli. Minik bir karadeniz prototipi. Prototip zaten minik olur ya, neyse.
Canavar: Pentax K100
zira: çünkü, şundan dolayı anlamına gelen kelime
abisinin: akçakocada hacı, moruk, kaptan, başkan anlamlarına gelen annesinin, amcasının, dayısının gibi türevleri olan seslenme nidası

Monday, December 01, 2008




















Birden ölümü düşündüm.
Utandım.
Kalkıp perdeyi kapattım.
Hala uyumadım..

Şimdi senden vazmıgeçmeli,
Masal olup yola devam mı etmeli..